Ardı arkası gelmeyen çevre sorunları içerisinde, Türkiye’nin en önemli çevre sorunlarından biri bugünlerde, plastik atık kirliliği ve plastik atık ithalatıdır. Plastik atıklar, çevre üzerinde geri dönüşü olmayan ve giderek artan hasarlar yaratmakta ve doğal hayatı tehdit etmektedir. 2018 yılında Çin’in plastik atık ithalatına sınır getirmesinin ardından Türkiye’de plastik atık ithalatı aniden artmıştır. Türkiye’nin döngüsel ekonomiye geçişi adı altında, geri dönüşüm tesislerine hammadde diyerek ithal edilen plastik atıkların, doğaya serbest bir şekilde bırakıldığı ya da yakılarak daha ciddi çevre sorunlarına yol açtığına dair pek çok olay kaydedilmiştir.
Plastik atık ithalatı, Türkiye’nin çevresel değerlerini ciddi ölçüde tahrip etmekte ve Türkiye, bir çöp emperyalizminin parçası haline gelmektedir.
Plastik atıklar; tarımsal üretim alanları, hayvan çiftlikleri, sulama kanalları ve yerleşim yerleri yakınlarında yakılarak ya da sızıntı ve doğrudan temas yolu ile toprağı ve suyu zehirleyerek gıda sistemlerinin içerisine yerleşmektedir. Besin zincirine dahil olan mikroplastikler, insan ve diğer canlıların vücudunda biriken kimyasallar olarak varlığını sürdürmektedir. Plastiklerin içerdiği zehirli kimyasallar, anne karnındaki bebeğin gelişim geriliğinden kansere kadar çeşitli sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Yerleşim ve tarım alanları dışında plastik atıklar, nihai olarak denizlerde birikmektedir. Örneğin,, Akdeniz’deki atıkların %95’i plastik atıklardan oluşmakta ve 2050 yılına gelindiğinde plastik atıkların balıklardan daha fazla miktara ulaşacağı belirtilmektedir. Mikroplastikler, su içerisinde arıtılamayan aynı zamanda toprakta da yüzlerce yıl kalabilen kimyasallar olarak denizlerdeki yaban hayatını tehdit etmektedir. Türkiye’de yaşayan çoğu deniz kuşu türünde ve tüm deniz kaplumbağalarının midesinde mikroplastiklerin olduğu saptanmıştır. Yeryüzündeki mikroplastiklerin %7’sinin bulunduğu Akdeniz’deki kirliliğin birinci kaynağını ise Türkiye’den dökülen çöpler oluşturmaktadır.
Türkiye’de plastik atık kirliliği ve plastik atık ticareti ile ilgili hukuki düzenlemelere baktığımızda 2872 sayılı Çevre Kanunu, Basel Sözleşmesi, OECD Kararı, Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Atıkların İthalatına Dair Tebliğ, Tehlikeli Atık Madde Ticaret Yasağı ile Atık Yönetim, Sıfır Atık, Toprak Kirliliği Kontrol, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmelikleri gibi çeşitli düzenlemelerde konuya farklı boyutlarıyla yer verildiği görülmektedir. Ambalaj Atığı Kontrol Yönetmeliği kapsamında, plastik üretiminde 2031’e kadar %55 geri dönüşüm hedeflenmektedir. Aynı zamanda 2019 yılının Ocak ayından itibaren plastik poşet kullanımı, plastik atık azaltımı gereğince ücrete tabidir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından, geri dönüşüm tesisleri kurulması teşvik edilmektedir. Ancak Türkiye’deki plastik atıkların kaynağında ayrıştırma sorunlarından kaynaklı, geri dönüşüm tesislerinin ihtiyaç duyduğu ayrıştırılmış plastik atıklar ithal edilmektedir. Burada karşımıza iki ayrı sorun çıkmaktadır. Birincisi, kendi atığını yeterli bir seviyede ayrıştıramadığı için Türkiye’nin plastik atıkları doğaya karışırken, farklı devletlerin plastik atık yükü, dönüştürülme gerekçesiyle ithal edilmektedir. Bu durum, atık ithalatının, ticari kaygılar için yapıldığını göstermektedir. İkinci sorun ise ayrıştırılmak amacıyla Türkiye sınırlarına giren plastik atıkların tesisler tarafından dönüştürülmeden yasadışı olarak doğaya bırakılmasıdır.
Plastik atık ithalatını azaltmak için, ithal atıkların oranı, 2019 yılı Aralık ayında %80 sınırından %50’ye indirilmiştir. Bu önlemlere rağmen Türkiye’nin plastik atık ithalatının son 16 yılda 241 kat artmasından kaynaklı polietilen plastik atık ithalatına yasak getirilmiş ancak bu yasak Ticaret Bakanlığı tarafından geri çekilmiştir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, raporlarında, her ne kadar bu düzenlemeler sayesinde plastik atık ithalatının azaltıldığını açıklasa da söz konusu ithalat ve kirliliğin yarattığı çevre sorunları henüz çözülebilmiş değildir.
Ne yapılmalı?
Türkiye’nin plastik atık kirliliği ve plastik atık ithalatına dair hukuki düzenlemeleri ne yazık ki yeterli değildir. Plastik atıklar, uluslararası hukukta tehlikeli atık kategorisindedir. Türkiye’de de bir an önce plastik atıklar tehlikeli atık sınıflandırmasına dahil edilmelidir. Aynı zamanda Çevre Kanunu’na göre tehlikeli atık ithalatının yasak olmasından kaynaklı plastik çöp ithalatı tamamen yasaklanmalı ve plastik atık kirliliğinin yarattığı çevre sorunlarının ülke genelinde var olup olmadığı araştırılarak uygun yöntemlerle önleme ve onarım faaliyetleri gerçekleştirilmelidir. Henüz plastik çöplerini kaynağında ayrıştıramayan ve dönüştüremeyen Türkiye için plastik atık ithalatı, ekonomik bir girdiden çok çevresel bir tehdit oluşturmaktadır. İhtiyatlılık ilkesi gereği tek kullanımlık plastiklerin aşamalı olarak, tamamen kaldırılması gerekmektedir. Kamu atıklarının nereye gittiği ve nasıl bertaraf edildiğine dair, şeffaflık ilkesi gereği, kamuoyu bilgilendirilmelidir. İnsanlar plastiklerin zararı konusunda eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Aynı zamanda plastik atık yönetiminde denetim mekanizması geliştirilmeli ve yasadışı durumların önüne geçilerek yalnızca para cezası değil, bunun yanında firmalara sektörden men cezası getirilmelidir. Geri dönüşüm tesislerinin ihtiyaç duyduğu plastik atığı elde etmenin yolu atık ithalatı değil, kaynağında ayrıştırmadır. Kaynağında ayrıştırma sisteminin kurulması ile Türkiye’nin kendi plastik atığını geri dönüştürmesi mümkün olacak ve ülke dışından gelen atıklar da engellenerek plastik kirliliği azaltılabilecektir.
Onur Özkan
SUYADER