İklim değişikliği ve küresel ısınma ancak olması beklenen etkiler olduktan, insanlar kuraklık, küresel ısınmanın etkilerinden zarar gördükten sonra oldu. Küresel ısınma ile değişen yağış rejimleri ve şiddetleri ile yaşanan şiddetli dolu yağışları özellikle otomobillere büyük zararlar verdiğinde gerçek anlamda ana akım medyada haberleştirildi ya da İstanbul gibi nüfusu Avrupa’da bazı ülkelerin nüfusundan çok çok fazla olan bir metropolün kuraklık tehditi ile karşılaşıp, su kesintilerinin gündeme gelmesiyle insanlar bu konuyla ilgili endişe duymaya başladı. Aslında bu sorun hep vardı ve çözüm üretmek sorunun negatif etkileri gelişmeden daha kolaydı ancak bu iklim krizi halen olması gereken düzeyin çok altında tartışılıyor. Özellikle bakıldığında toplumumuzda su tüketiminde israfa karşın önemli ölçüde savurganlığın olduğu ya da gün geçtikçe azalan içilebilir su kaynakların korunmasına gereken özenin gösterilmediğini görüyoruz. Bu nedenle çok yakın gelecekte susuzluk sorununu yaşamamak için suyu çok ciddi bir şekilde dikkatli kullanmamız gerekmekte. Ancak iklim değişikliği ile karşılaştığımız bu sorunları çözmek için sadece bilinçli hareket eden insanların bireysel çabaları yeterli gelmiyor. İşte bu konuda devreye devletlerin iklim değişikliğine karşı verdikleri etkili mücadele yöntemleri giriyor.
Özellikle bakıldığında toplumumuzda su tüketiminde israfa karşın önemli ölçüde savurganlığın olduğu ya da gün geçtikçe azalan içilebilir su kaynakların korunmasına gereken özenin gösterilmediğini görüyoruz. Bu nedenle çok yakın gelecekte susuzluk sorununu yaşamamak için suyu çok ciddi bir şekilde dikkatli kullanmamız gerekmekte. Ancak iklim değişikliği ile karşılaştığımız bu sorunları çözmek için sadece bilinçli hareket eden insanların bireysel çabaları yeterli gelmiyor. İşte bu konuda devreye devletlerin iklim değişikliğine karşı verdikleri etkili mücadele yöntemleri giriyor.
Kyoto Protokolü işte bu sorunların çözümüne karşı 1992’de imzalanan bir çerçeve anlaşmadan 1997 yılında oluşturuldu. Protokol, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadele etmek için imza veren devletlerin sera gazı üretimini azaltmalarını taahhüt etmelerini gerektirmektedir. Ülkemiz, 19 Aralık 1991 tarihinde taraf olmuş ve tüm değişiklikleri kabul etmiştir.
Protokol için 2005-2007 yılları arası ilk uygulama dönemidir, sırasıyla 2008-2012 yılları ve 2013-2020 yılları arası olmak üzere üç uygulama dönemini kapsamaktadır. 10-11 Aralık 2020 tarihlerinde gerçekleşen AB zirvesinde ise Kyoto Protokolü yükümlülükleri gereğince zararlı gazların salınımı konusunda belirlenen sınırlamaları revize ettiler, daha önce AB kökenli gaz salınımı 2030 yılında 1990 seviyesinin %55’i düzeyinde olması hedeflendi. Daha önce %60 olarak belirlenmişti.
Haluk Şener
Kaynaklar ve detaylı bilgi için;
https://www.aa.com.tr/tr/temiz-cevre-temiz-su/cevreyi-koruma-anlasmalari-uygulanamiyor/1497344
https://webdosya.csb.gov.tr/db/iklim/editordosya/kyoto_protokol.pdf
https://www.sondakika.com/haber/haber-bruksel-zirvesi-ab-nin-stratejik-perspektifi-13799180/